Kemik Bahçesi


Yazar

Tess Gerritsen; 1953 doğumlu Çin asıllı Amerikalı yazar, eleştirmenler ve okuyucular tarafından korku-gerilim edebiyatının kraliçesi olarak adlandırılmaktadır. Yazar, Stanford Üniversitesi Antropoloji konusunda lisans eğitimi aldıktan sonra Californiya Üniversitesi’nde tıp bölümünü tamamladı. Mesleğini icra ederken tıbbi gerilim tarzında kitap yazmaya başlayan yazar aldığı ödüller ve başarılar sayesinde mesleğini bırakıp yazarlığa devam etti. Yazar, yarattığı Rizzoli & Isles karakterleri ile polisiye-gerilim tarzında seri kitaplar yazmıştır. Bu seri haricinde “Yörünge”, “Kemik Bahçesi” kitapları gibi macera-gerilim tarzında yazdığı kitapları da mevcuttur.

Kitap

Kemik Bahçesi; Polisiye-gerilim tarzında yazılmıştır. Geçmiş ile günümüz arasında köprüler kuran kitap 1830’lu yıllar ile günümüz arasında gidip gelmektedir.

Boşandığı eşinden uzaklaşmak isteyen bir kadın (Julia) Boston’un biraz dışarısında ev bakmaktadır. Sonunda bir evi beğenir ve evi aceleyle almaya karar verir ancak sonradan ev sahibi hakkındaki gerçekler kendisini rahatsız etmeye başlar. Evin sahibi vefat etmiştir; Doksan küsür yaşında bahçede ölü halde bulunmuş ve üç hafta boyunca ölüsü açıkta öylece kalmış olan kadının ölüm nedeni tam belli değildir. Yine bir gün evin bahçesini düzene sokmaya çalışırken toprağın altından yüz küsür yıl öncesine ait olan bir ceset çıkar. Durum polislere ve adli tıbba bildirilir. Olaylar gelişmeye başlar ve okuyucu günümüzdeki olaylar ile 1830’lu yıllardaki olayları eş zamanlı takip etmeye başlar.

Kitap yorumu

Tess Gerritsen’in bir eserini daha bitirmenin mutluluğunu yaşıyorum. Genel olarak beğendiğim bir yazar ve yazdığı eserleri ile beni hep şaşırtmış ve kitabın içerisine sokabilmiştir.

Bu kitabında, bizi günümüz ile 1830 lu yıllar arasında yaşanan olaylar arasında mekik dokumaya davet ediyor. Günümüzde bulunan mektuplar Julia için geçmişe bir sayfa açıyor; 1830’larda hastanede bir kadın doğum için beklerken kız kardeşi (Rosa Connery) de onun yanında destek oluyor. O zamanlarda doğum yapan kadınların loğusa humması hastalığından ölmesi sık rastlanan bir durum ve dönemin doktorları bunun nedenini ve tedavisini sorgularken genç doktor adayları da fikirlerini belirtmekten geri kalmıyor. Tabi Rosa’nın kardeşi de aynı kaderi paylaşıyor ve loğusa hummasından ölüyor. Rosa, kardeşini kaybedince yeğenine bakacağına ant içerek bebeği alıp kaçıyor ama bebeği isteyen başkaları da var. İşte tam bu noktada gizem dolu bir macera başlıyor.

Kitabın doktorların çalışma ve eğitim kısımlarına değindiği bölümlerde ise dönemin tıbbi çalışmalarına göz atıyoruz ve taze cesetlerin incelenmesi sahnesine tanık oluyoruz; Yazar burada kendi tıbbi geçmişini ve bilgilerini konuşturuyor. Peki taze cesetler nasıl bulunuyor; Mezar soyguncuları işin içinde ve onlardan birine bir çiftlikte yetişmiş, şehir hayatına göre farklı kalan, fakir ve genç bir doktor adayı olan Norris yardım ediyor. Tabi bu cesetler tıbbi inceleme için gerekli olurken, ceseti bulanların cebi de para görüyor. Kısaca, dönemin taze ceset bulma olayları ve doktorlara arka planda teslim edilişi iyice irdelenmiş.

Rosa, yeğeni ile birlikte kaçıyorken ve Norris okuyabilmek için ihtiyacı olan parayı taze ceset toplayarak kazanıyorken, Rosa’nın kardeşinin öldüğü hastanede çalışan bir hemşire öldürülüyor. Kimin öldürdüğü bulunamasa bile görgü tanıkları var ve bu da basına ve polise bir aday çıkartmak için koz veriyor.

Basında ve halk arasında “Batı Yakası Canisi” olarak adlandırılan bu katil aslında kimdir? İki azimli genç Norris ve Rosa bu macerada kader birliği yaparak gerçekleri ortaya çıkarabilecekler mi? Rosa, yeğenini kurtarabilecek mi? Kitap okundukça daha birçok soruyu beraberinde getiriyor…

Kitabı okurken birçok karakter ve isim devreye giriyor bu nedenle bir kenara not etmekte fayda olabilir. Kitap akıcı ve sade, hızlı bir şekilde okunabiliyor. Olayların heyecanla ilerlemesi ve merak sürekli sizi tetikte tutuyor. Konu olarak doktorları ele alıyor ve tıbbi mevzular işin içinde çoğunlukla yer buluyor. Bol bol çamur ve kana bulandığımız bir eser okuyucuyu bekliyor.

Bu akıcı, gizemli ve macera dolu romanı herkese tavsiye ediyorum ve keyifli okumalar diliyorum!!

Kendime notlar;

Burada biraz spoiler içerebilecek olan kısımlardan bahsedeceğim kitabı okumayanlar için burası kitabın sürprizini bozabilir.

Yazarın kitabın başında bahsettiği ve kadın doğumlarında “Loğusalık humması” olarak bilinen ölümlerin azalmasını sağlayan bir yöntem geliştiriliyor ve kadınlar kurtarılıyor. Yazar bu konuya ciddi bir gönderme yapıyor. Peki nedir bu yöntem; doktorların doğum öncesi ellerini yıkaması. Nedeni de şuymuş; doktorlar bir yandan taze ceset incelerlerken ellerini yıkamadan aynı anda doğuma da giriyorlarmış. Cesetten bulaşan mikrop hamile kadınlarda loğusa hummasına dönüşüyormuş ve birçok bebeğin annesiz kalmasına sebep olmuş. Bana çok ilginç geldi. Basit bir çözümle, yani el yıkama ile, ölümler ciddi oranda azalmış. Kitabın sonunda yazarın notu isimli kısımda bundan bahsedilmiş.

Künye

Yazar: Tess Gerritsen

Sayfa sayısı: 415 sayfa

Çevirmen: Filiz İnceoğlu Öztürk

Özgün Adı :  The Bone Garden

Yayınevi: Doğan Kitap Yayınları

Arka kapak

Cesur, kanlı ve zekice…
Boston…
1830…
Boston Tıp Okulu’nda okuyan yetenekli ama yoksul öğrenci Norris Marshall eğitimini karşılamak için o bölgenin “mezar soyucuları” arasına katılır… Yine de bu korkunç ticaret, üniversite hastanesinin bahçesinde delik deşik edilerek öldürülen bir hemşirenin şok eden cinayeti karşısında önemsizdir
Günümüz…
Julia Hamill, Massachusetts’in kırsal kesimlerinde yer alan yeni evinin bahçesinde dehşet verici bir şey keşfetti: kayalık arazinin içine gömülmüş bir kafatası… –Adli tabip Maura Isles’ın görüşüne göre, üzerinde cinayetin belirgin izlerini taşımakta. Bu isimsiz kadının kim olduğu ve başına ne geldiğiyse geçmişe ait bilgilerde saklı.


Doğa ve Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

2 Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir